komikcok
  Komik Fıkralar
 
 
Tatil bitti

Bir işadamı, oldukça yoğun ve yorucu geçen bir seneden sonra tatile çıkmaya karar verir. Eşi de kendisi gibi meşgul olduğu için birlikte tatil yapacakları bir dönem ayarlamak zor olur. İspanya kıyılarında bir otel bulur ve bulduğu ilk uçakla oraya gider. Otele yerleşirken bir aylık bir rezervasyon yaptırır. Bir hafta kadar güzelce tatil yaptıktan sonra, bir akşam yemeğinde garson kendisine bir mektup iletir. Mektubu okuyan işadamı, tatilini geçirdiği otelin yöneticisinin yanına gider. "Ne yazık ki tatil sona erdi..." Yönetici şaşırır ve üzülür. "Ama beyefendi, bir aylık rezervasyon yaptırmıştınız, ne oldu böyle aniden?" İşadamı çaresiz bakışlarla cevap verir: "Evet bir ay kalacağım, ama tatil bitti. Karım işinden izin almayı başarmış ve iki gün sonra burada olacakmış..

 

 
Kaykay

Üç adam ölür ve cennete giderler. Sorgu meleği birincisine sorar, "Seni cennete yollamadan önce sana bir sorum var: Karına karşı sadık oldun mu?" Adam yanıtlar; "Evet, asla bir başka kadına bakmadım." Sorgu meleği, "Şuradaki Rolls-Royce'u görüyor musun? O senindir. Cennetteyken kullanabilirsin.." Sorgu meleği ikinci adama da aynı soruyu sorar ve şu cevabı alır; "Bir kez karımı aldattım ama bunu ona itiraf ettim. Beni bağışladı ve mutlu yuvamızı kurtardık." Bunun üzerine sorgu meleği, "Şuradaki Mercedes'i görüyor musun? Cennetteyken onu kullanacaksın.." der ve üçüncü adama da sorar, "Karını hiç aldattın mı?" Adam yutkunur ve şöyle der; "itiraf edeyim ki; bulduğum her kıza asıldım ve her fırsatta onlarla yattım, birçoğu ile beraber oldum. Üzgünüm." Sorgu meleği; "Ehh" der, "Ama temelde iyi bir adamsın. Şuradaki eski vosvos'u görüyor musun? Cennette onu kullanacaksın." Bunun üzerine üç adam vedalaşır, arabalarına atlar ve kendi yollarına giderler. Birkaç hafta sonra ikinci ve üçüncü adam birlikte gezerlerken barın önünde birinci adamın Rolls-Royce'unu görürler. Bara girdiklerinde adamın perişan bir halde, etrafındaki boş şişelerin arasında salya sümük oturduğunu görürler ve şaşırırlar. "Heyy! ne oldu sana?" der ikinci adam, "Cennettesin, altında bir Rolls-Royce var, hersey mükemmel ama sen niye bu haldesin?" "Bugün karımı gördüm!" der birinci adam. Diğerleri; "Aaaa! ne kadar güzel, peki derdin nedir?" diye sorarlar. Adam içini çekerek konuşur, "Kaykay'la dolaşıyordu..."

 
Başçavuş Albayı tutuklayacakmış

Albay, binbaşıya: -Yarın güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir şey değildir. Erleri talim elbiseleri ile talim meydanına getirin de olayı görsünler. Ben de orada bulunup kendilerine gerekli bilgiyi vereceğim. Şayet yağmur yağarsa, tabii bir şey göremeyiz. O zaman erleri, üstü kapalı talimgaha götürürsün. Binbaşı, yüzbaşıya: -Albayın emri ile yarın sabah saat dokuzda güneş tutulacak. Bu her zaman görülen bir olay değildir. Şayet hava kapalı olursa bir şey görülemeyecektir. Bu durumda tutulma, kapalı talimgahta gerekli talim elbisesiyle yapılacaktır. Yüzbaşı, teğmene: -Albayın emri ile yarın sabah dokuzda talim elbisesi ile güneş tutulmasının açılış merasimi yapılacaktır. Şayet yağmur yağarsa ki bu durum pek görülen bir olay değildir, Albay kapalı talimgahta gerekli bilgiyi verecektir. Teğmen, başçavuşa: -Yarın sabah dokuzda hava güzel olursa, talim kıyafeti ile albay tutulacak. Kapalı talimgahta yağmur yağarsa, alayın meydanında manevra yapılacak. Çünkü bu her zaman görülen bir olay değildir. Basçavuş, askere: -Yarın sabah saat dokuzda kapalı talimgahta Albayı tutacağız. Sabah hepiniz talim teçhizat ile hazır olun. Askerler kendi aralarında: -Yarın sabah bizim başçavus Albayı tutuklayacakmış.

 

 
Hakemler Bizde

Bir devrin tüm as ve klas futbolcuları cennette buluşmuş. Cennetin baş meleği de futbol meraklısıymış. Şeytanı çağırtmış: -"Cennetle cehennem arasında bir maç düzenleyelim ne dersin?" -"Boşuna oynamayalım, biz kazanırız", demiş şeytan. -"Olur mu en iyi futbolcular bizde, ne kadar da kötü futbolcu varsa sizde..." Şeytan şeytanca gülümsemiş: -"Ama bütün hakemler de bizde..."

 
Gözlerim bozuk

Göz doktoru: - Şu tablodaki harfleri okur musunuz? Cafer: - Siz bana okur musunuz? Benim gözlerim bozuk da..

 
Kayınvalide

Adamın birinin evinde yangın çıkmış. Komşuları yardıma koşmayıp olayı seyretmeye başlayınca iş başa düşmüş.. İlk önce oğlunu yangının içerisinden çıkarıp dışarda beklemesini söylemiş. Dalmış tekrar duman ve ateşin içerisine, kızını çıkartmış dışarıya. Sonra karısını, sonra köpeği ve kedisini. Daha sonra dışarı hiçbir şey getirmeden 3 kere daha içeri girmiş çıkmış. Onu seyreden komşularından biri sormuş: - Niçin yanan eve girip çıkıyorsun dışarı hiçbir şey getirmiyorsun?" diye. - "Kayinvalidem içeride!" demiş adam; "arada bir girip çeviriyorum!".

 
Hristiyan ve Yahudi

Roma'da dünyaca ünlü San Pietro Kilisesi'nde büyük bir pazar ayini... Görkemli bir dinsel tören.. Papa bile katılıyor. Koskoca meydan mahşer yeri gibi. Kilisenin içi de dışı da tıklım tıklım. Bu arada kilise kapısında iki adam özellikle dikkati çekiyor. Ikisinin de boynunda kocaman birer levha asılı. Birinde "Ben koyu bir Hristiyanım, lütfen bana yardım ediniz" yazılı. Ötekinde ise sadece "Ben koyu bir Yahudiyim" yazıyor. Tabii ki kiliseden çıkanlar Hristiyan olduğunu ifade eden adama yanaşıyorlar ve ellerini ceplerine atıp cömertçe bir şeyler veriyorlar. Yahudi olduğunu ifade eden adamda ise siftah yok. Bu arada kiliseden çıkan iyi niyetli biri "Yahudiyim" yazısı taşıyana sokuluyor. "Bana bak kardeş" diyor, "..dürüstlük iyi bir şey, ama binlerce Hristiyan kiliseden çıkarken, senin Yahudi olduğunu böyle aleni olarak ifade etmen kanımca hiç de akıllıca bir hareket değil. Bak kimse sana para da vermiyor zaten.. Bence çıkar o yazıyı boynundan, sen de şu Hristiyan gibi..." deyince; boynunda "Yahudiyim" yazılı adam "Hristiyanım" yazılı olana dönüp sesleniyor: - Heey! Salamon! Herife bak be! Gelmiş bize ticaret öğretiyor..

 

 
Kadın İçin

Kayserili Pire Memet, istasyonda çok sıkışınca, gözü hiçbir şeyi görmez olup kadınlar tuvaletine doğrulmuş. Bir hemşehrisi önüne geçmiş: - Ne yapıyorsun, burası kadınlar için... Uçkurunu eline almış olan Pire Memet: - "Bu da kadınlar için!" deyip içeri dalmış.

 

 
Sıfırdan

Bir kadınla en çok kimin birlikte olabileceği konusunda bir yarışma yapılıyormuş, dayanırsa kadın dayanamazsa yarışmacı büyük ödülü alacakmış. Nam-ı Kemal de oradaymış. Her postadan sonra da duvara çarpı atılıyormuş. Alman başlamış 1,2,3.. tıkanmış. İngiliz başlamış 3,5,7.. o da tıkanmış. Fransız 15,20.. derken o da kalmış. Bizim Nam-ı Kemal başlamış 70,80,90 derken durmak bilmiyor. Bakmış kadın iş kötü, Nam-ı Kemal'in duracağı yok, 95.yi yaparken "yok efendim bu 94." diye tutturmuş. Nam-ı Kemal, "Olur mu hanfendi 95 oldu, burada boşuna mı çarpı atıyoruz, sayıyoruz" dese de kadın dinlemiyor, "hayır bu daha 94." diyormuş. En sonunda bizimki zıvanadan çıkmış: - "Başlarım şimdi çarpına da sana da, sil hepsini sıfırdan başlıyoruz."

 
Etmezsen etme

Adamın biri, bir gün ağacın altında namaz kılıyormuş. Ağaçta bulunan başka biri de onu izliyormuş. Namazını bitiren adam daha sonra namazının kabul olması için Allah'a dua etmeye başlamış. - "Allahım sen namazımı kabul et." Ağaçtaki adam: - "Etmem", diye cevap vermiş. Adam şaşırmış. Tekrarlamış: - "Allahım sen kıldığım namazı kabul et." - "Etmem." Adamın şaşkınlığı iyice artmış. Yine: - "Allahım sen namazımı kabul et", demiş. Ağaçtaki adam tekrar: - "Etmem", deyince adam sinirlenmiş. - "Etmezsen etme. Zaten abdestsiz kılmıştım."

 
Ümmed-i Muhammed

Ali Mısır'da okuyan bir öğrenci. Sınavlar bitmiş ve yaz tatiline girecekler.. Babası Ali'ye telefon eder ve sınavların nasıl geçtiğini sorar. Ali de bilmediği halde "çok iyi geçti" der ve bunu üzerine babası onu İstanbul'a işlerinde yardım etmesi için çağırır. Ali gidecektir İstanbul'a ve arkadaşına son olarak şöyle der; "Ahmet sen notlarımı öğrenirsin ve beni ararsın. Eğer telefona babam çıkarsa Muhammed'in Ali'ye selamı var dersin; ben anlarım bir tane zayıfım olduğunu." Ahmet notları öğrenir ve arar. Telefona babası çıkar ve Ahmet şöyle der: - Amcacım Ali'ye söyle ona bütün Ümmed-i Muhammed'in selamı var...

 
Ucuz ve tatlı

Müller akşama doğru Hamburg'da bir otele yerleştikten sonra, sokağa çıktı. Geceyi eğlenerek geçirmek istiyordu. Bir taksiye bindi, Şofor sarışın ve güzel bir kızdı. Ona: - "Beni bu gece en ucuz ve en tatlı eğleneceğim bir yere götürün," dedi. Şoför kız: - "En ucuz ve en tatlı", dedi ve hareket etti.

 

 
Temel ve Maymun

Nasa uzay üssünde yeni bir deneme yapılıyormuş. Gönüllü başvuranlar arasından Temel, astronot adayı olarak seçilmiş. Ön elemede oldukça sıkı testleri geçen Temel; 3 aylik ikinci bir eğitim ile iyi bir astronot olabilmiş. Beklenen an gelmiş ve Temel bir maymunla birlikte uzay mekiğine binerek havalanmış. Atmosfer aşıldıktan sonra Temel'in ilk işi; kendisine sıkı sıkıya söylenildiği gibi zarfları açıp maymunun ve kendisinin görev kartlarını okumak olmuş. Maymunun görevleri: "Yerküre ile bağlantıyı sürekli kontrol altında tutmak; her 2 saatte bir yörüngedeki sapmaları ayarlamak; füze içindeki hava basıncı, ısı, iletkenlik değerlerini aşağıya bildirmek; yakıt harcamasını ve motorların sırasını belirlemek..." diye devam ederken; okumaktan sıkılan Temel, kendi görev kartını açmış : "Maymunu iyi besle!"

 
Rize - Trabzon

Trabzonlu imamlarla, Rizeli imamlar turnuva düzenleyip maç yaparlarmış; ama her defasında Rizeli imamlar yenerlermiş. Trabzonun takım kaptanı Temel Hoca demiş ki; "uşaklar bu böyle gitmez, bizim Trabzonsporlu Hami'yi takıma alalım, diyelim ki bu bizim merkez caminin yeni hocası." Diğerleri de kabul etmişler ve maça gitmisler Rize'ye. Dönüşte takım kaptanı Temel Hoca'ya sormuşlar, "mac ne oldu? diye; "2-1 yenildik" demiş. "Peki golleri kim attı?" diye sormuşlar; Temel "bizim golü Hami Hoca attı; onların golleri de Del Pierro Hoca ile Roberto Carlos Hoca attı.." demiş.

 

 
İngilizce biliyormuş

Temel Çımacı olmuş, ilk kez yurt dışına gitmişti. Gemi Liverpool Limanı'na yanaşırken, Temel iskeledeki İngiliz'e bağırdı: - Tut şu halatı! İngiliz anlamadı bir şey.. Temel yine bağırdı: - Tut şu halatı! İngiliz'de gene hareket yok.. Temel ortaokuldaki ingilizcesi ile bağırdı: - Do you speak English? - "Yes.. Yes.." dedi İngiliz; Temel öfkeyle bağırdı: - O zaman tut şu halatı..!

 
Sinyal

Temel arabası ile Taksim Meydanında dönüp duruyordu. Aynı trafikçinin önünden beşinci defa geçerken, polis de merak etti ve Temel'i durdurup sordu: - Bir yeri mi arıyorsunuz? Niye meydanın etrafında dönüp duruyorsunuz? Temel: - Sol sinyal takıldı da..

 

 
Aldatmaca

İlyas ile Temel karşılıklı oturmuşlar sohbet ediyorlarmış. Konuşma sırasında iş kimin daha zeki olduğuna gelip dayanmış ve iki uşak birbirine bilmece sormaya karar vermiş. İlk bilmeceyi İlyas sormuş: - "Saridur, kafestedur, öter... Pu nedur, pill bakayrum..." Temel hemen, "Kanaryadur" cevabını yapıştırmış. Fakat İlyas hayır anlamında kafasını kaldırır. Temel, birbiri ardına bütün kuşların adını sayıp döker. Fakat her seferinde İlyas hayır deyince pes etmek zorunda kalır. İlyas büyük bir sevinç içinde, - "Haçan insan hamsiyu pilmez mu?" deyince Temel hemen atılır. - "Hamsi saru değuldur ki?" - "Boyamuşumdur.." - "Kafeste midur?" - "Koymişumdur.." Temel şaşırır: "Peku öter mu hamsi?" - "O da aldatmacasıdur işin daa!.."

 
Dalıcılar

Temel ile Dursun iddialaşıyorlarmış "Ben daha iyi dalarım" diye. Temel: - "Haçan ben 25 m'den denize dalarum da bana mısın demem." Dursun itiraz eder: - "Yok yapamazsın!" Derken Temel: - "Gel uşağım, sana ispatlıyacağum." diyerek çıkar 25 m. yüksekliğe ve cumburlop dalar çıkar bir anda. Dursun iddiayı daha ileri götürür: - "Haçan ben de 30 m.'den denize dalarum da bana mısın demem." Temel itiraz eder: - "Yok yapamazsin!" Derken Dursun: - "Gel uşağım, ben de sana ispatliyacağum." diyerek çıkar 30 m. yüksekliğe ve cumburlop dalar çıkar o da. Temel kızarak iddiayı daha ileri götürür: - "Ula ben şu dolu kovaya 2,5 m.'den dalarım.". Dalardın, dalamazdın derken çıkar Temel 2,5 m. yüksekliğe ve su dolu kovaya dalması ile çıkması bir olur. Ne de olsa Temel iyi bir dalıcıdır. Dursun da kızarak iddiayı arttırır: - "Ula ben de şu dolu kovaya 3 m.'den dalarım." Dalardın, dalamazdın derken çıkar Dursun 3 m. yüksekliğe ve su dolu kovaya dalar ve çıkar. Öfkeden gözü dönen Temel: - "Ben ıslak bir havluya 2 m.'den dalarım." demeye başlar. Dursun her zamanki gibi muhalefeti oynar. Bunun üzerine Temel: - "Getirin bakayım şu ıslak havluyu!" der. Çıkar 2 m.'ye ve balıklama atlar aşağıya. Yere 'Güüüm!..' diye çarpar başını. Sersemlemiş bir vaziyette doğrulurken söylenir: - "Kim sıktı bunun suyunu yahu?"

 

 
Sifon

Temel Dallas'taki kuzeni Dursun'u görmeye gitmiş. Dursun Temel'i havaalanında karşılamış. Beraberce dışarı çıkmışlar. Temel bir bakmış 10 metre boyunda bir limuzin! "Uyyy, amma da büyük bu, daa!" Dursun hafifçe gülmüş: "Temel'im burası Amerika! Burada her birşey büyük!" Yola çıkmışlar, Dursun'un çiftliğinin kapısından içeri girmişler. Git git bir türlü eve varmıyorlar. Temel şaşkınlık içinde: "Uyy, amma da büyük çiftlik daaa!" Dursun gene hafifçe gülmüş. "Temel'im burası Amerika! Burada her birşey büyük!" Neyse, akşam olmuş, yemek salonuna geçmisler. Salonun ortasinda kocaman bir masa. Bir ucunda Temel bir ucunda Dursun. Temel Dursun'u taa uzaktan zor seçiyor. "Uyy!" diye bağırmış: "amma büyük masa, daa!" Dursun'un sesi gelmiş "Temel'im burası Amerika! Burada her birşey büyük!" Yemekten sonra Temel'in tuvalete gitmesi gerekmiş. Dursun: - "Temelim, alt kata in, soldan üçüncü kapı" diye tarif etmiş. Temel alt kata inmiş ama sol yerine sağdan üçüncü kapıya girmiş. Orası evin havuzunun oldugu yermiş. Heryer karanlık olduğu için Temel elektrik düğmesini ararken havuza düşmüş. Can havliyle bağırmaya başlamış: - "Sifonu çekmeyiiin!! Sifonu çekmeyiiin!"

 

 
Karıncalar

Temel bir gün bir Alman, Fransız, ve Rus'la birlikte bir otele kalmaya gitmiş. Otelde tek bir oda varmış. Onda da bir çok karınca olduğundan kimse orda kalamazmış. Bizim kafadarlar "biz kalırız" demişler. Birinci gün Alman kalmış ve ancak iki saat durabilmiş. Fransız onun kadar da dayanamamış. Bunun üzerine Rus kalmaktan vazgeçmiş. Temel o gece odada kalmış ve odadan sabah geç saatte çıkmış. Herkes çok şaşırmış ve sormuş: - "Nasıl bu kadar kaldın. Temel de: - "Karıncanın tekini öldürdüm diğerleri cenazeye gitti", demiş.

 
Yavaşla

Temel otobanda köklemiş gazı, gidiyor... Bakmış bir tabela: "YAVAŞLA 80 km." Hızını o an 80'e indirmiş Temel. Az sonra bir tabela daha: "YAVAŞLA 60 km." Temel 60'a inmiş. Merakla giderken yeniden bir tabela: "YAVAŞLA 40." - "Yolda çalışma var galiba!" deyip 40'a düşürmüş hızını. Epeyce sonra yine bir tabela: "YAVAŞLA 15 km." Talimata uyarak 15 km.'ye düşmüş Temel. Yolun en sağından tıngır mıngır gidiyor. Ama meraktan da çatlayacak. Uflaya puflaya bir saat daha gittikten sonra yeni bir tabela görmüş: "YAVAŞLA'YA HOŞ GELDİNİZ, NÜFUS: 2500"

 

 
Tavukçu

Temel tavukçuluk yapmaya karar verir. Gider 250 tane civciv alır ve getirip ayaklarından tarlaya eker. Sabah öldüklerini görür. Herhalde ters taraftan ektim diye düşünerek ertesi gün de yine o kadar civciv alır ve bu sefer de kafalarından eker. Sonuç yine hüsrandır. Bir mektup yazarak durumu İstanbul'da veterinerlik fakültesindeki amcası Dursun'a bildirerek bilgi ister. Bir süre sonra cevap gelir: - "Haçan sen oranın toprağından numune gönder de inceleteyum."

 
Karadeniz'in doğusundan

Temel omzuna papağanını almış eczaneden aspirin almaya gitmiş. Eczanenin kapısından girip tam aspirin isteyecekken papağanı Temel'den önce davranıp: - "Bir kutu aspirin, bir kutu aspirin" demiş. Eczacı şaşkınlık içinde aspirini Temel'e uzatmış. Temel tam fıyatını soracakken papağan yine erken davranmış; - "Kaç para, kaç para" demiş. Şaşkınlığı iyice artan eczacı aspirinin fiyatını söylemiş. Temel ödemeyi yapmış, eczaneden çıkmak üzere arkasını dönmüş ve kapıya yönelmiş. Eczacı dayanamaz Temel'e seslenmiş: - "Bir dakika bakar mısın?" Temel omzundaki papağanla eczacıya dönmüş; eczacı sormuş: - "Nereden buldun bunu?" Papağan yine önce davranıp; - "Karadenizin doğusundan, karadenizin doğusundan"

 

 
Boş kaset

Şehirlerarası yolculuk sırasında, hemen şoförün arkasında oturan Temel, şoföre seslenmiş: - Kaptan, haçan sekiz saattur yol aliyruk, habu teyp da devamli çalayi. Kafamuz şişti da... Şoför nazik: - İsterseniz kapatabilirim. Temel'den başka öneri gelmiş: - Yok kapatma... Bi boş kaset koysan da kafamuzi dinlesek...

 

 
Parmak

Temel bir gün doktora gitmiş, demiş ki: Doktor bey parmağımı karnıma bastırıyorum acıyor, omzuma bastırıyorum acıyor, kalbime bastırıyorum acıyor, kafama bastırıyorum acıyor, gözüme bastırıyorum acıyor... Doktor çok şaşırmış. Temel'e yapılabilecek bütün tahliller yapılmış ama bir şey çıkmamış. En sonunda anlaşılmış ki Temel'in parmağı kırık...

 

 
Açık çay

Temel işhanında çay ocağı işletmektedir. Üst kattaki işyerlerinden biri seslenir: - Temel efendi, dört çay yap. Biri açık olsun. Çaycı Temel cevap verir: - Abi, hangisi açık olsun?!

 
Tekrar deneyin

Temel ile Dursun promosyonlu meşrubat alırlar. Meşrubatı açan Temel hemen kapağa bakar: - "Tekrar deneyin." Kapağı kapatıp yeniden açar ve okur: - "Tekrar deneyin." ... ... ... En sonunda sinirlenen Temel: - "Ula Tursun. Ha punlar pizi kandıriy! İki saattir deneyrum hala pi şey çıkmadi."

 

 
Bu burunla

Temel satılık papağanları inceliyormuş. En pahalı papağanın önünde durmuş: - "Abi bunlar neyce konuşuyor?" - "İngilizce, Fransızca, Almanca" - "Kaç paradır?" - "Bir milyar" - "Lazca biliyo mu?" - "Bilmiyo" Temel papağanın burnunu okşamış; - "Bu burunla yazık!"

 
Bakla ıslanmıyor

Trafik polisi Temel'i durdurur: - "Efendi, on dakika evvel kırmızı ışıkta geçtiniz.." - "Kim deyi?" - "Beş kilometre ötede başkomiserimiz var, telsizle bildirdi!" Temel sinirlenerek, "Ula amma boşboğaz başkomiserin varmış ha! Ağzında pakla ıslanmayı."

 

Ayşe

Bir gün Temel bankadan para çekerken hırsızlar içeriye girer ve herkesi rehin alırlar. Daha sonra rehinenin fazla olduğunu görünce birkaç kişiyi öldürmeye karar verirler ve herkese adını sorarlar. Temel'in yanındaki bir kadına sorarlar: - "Adın ne?" - "Ayşe" - "Benim annemin adı da Ayşe" der bir soyguncu, kadını bırakırlar. Ve sıra Temel'e gelir... Temel'e "adın ne?" diye sorarlar. Temel korkarak cevap verir: - "Adım Temel, ama arkadaşlar bana Ayşe der."

 
Atlar

Temel ile Dursun iki tane at almışlar. Fakat devamlı karıştırıyorlarmış. Hangisi kimin atı belli değil. O yüzden Temel'in aklına parlak bir fikir gelmiş ve atın bir tanesinin kuyruğunu kesmiş. Dursun da ona inat diğer atın kuyruğunu kesmiş. Temel bu sefer atın bir tanesine boya ile işaret koymuş. Dursun da ona inat aynı yere aynı boya ile diğer ata işaret koymuş. Bakmış ki böyle de olmuyor. Temel Dursun'a: - "Ha Tursun bak bu böyle olmayacak.. En iyisi beyaz at benimki, siyah at da seninki olsun.."

 

 
Başka asker yok mu?

Yeni asker olan Temel'e komutanı sormuş: - "Savaşta siperdesin, sağ taraftan düşman askeri geldiğini gördün. Peki ne yaparsın?" Temel heyecanla cevap verir: - "Hemen çevirir silahımı üzerlerine ateş açarım komutanım." Komutan tekrar sormuş. - "Peki, karşıdan geliyorsa?" - "Karşıya ateş açarım, komutanım." - "Arkadan geliyorsa?" deyince komutan, Temel dayanamamış: - "Komutanım, bu ordunun benden başka askeri yok mu?"

 
Karpuz çekirdekleri

Dünya Genetik Projeler Yarışması yapılıyormuş. Tüm ülkelerden genetik profesörleri yarışmaya çalışmaları ile katılmış. İlk Fransız profesörün çalışmasının başına gelmişler. Jüri başkanı çalışmasının ne olduğunu sormuş. Fransız profesör başlamış anlatmaya: - "Ben inek genleri ile tavuk genlerini birleştirdim. Ortaya çıkan mahlukatın eti kırmızı et kadar lezzetli, beyaz et kadar sağlıklı oldu", demiş. Ardından diğer çalışmaları ülke ülke gezmeye başlamışlar. Sıra gelmiş Türkiye'den bizim Laz profesöre. Jüri başkanı: - "Sizin çalışmanız nedir?", diye sormuş. Laz profesör anlatmış: - "Ben" demiş, "karpuz genleri ile hamam böceği genlerini birleştirdim!" Birden tüm jüri üyelerinden bir kahkaha kopmuş ve başkan Laz profesöre: - "Bu çalışma ne işe yarar?", diye sormuş. Laz profesör: - "Acayip işe yarıyor, karpuzu kesiyorsunuz, çekirdekleri kaçışıyo!"

 
Boyacılar

İki boyacı olan Temel (kısa boylu) ile İdris (uzun boylu), bir bayrak direği boyama işini almışlar. Bu iş için ne kadar boya alacaklarını hesaplamak için direği ölçmeye çalışmışlar. Çapını ölçmek kolay olmuş ama ya yüksekliği? Onu ölçmek için Temel İdris'in omuzlarına çıkmış ama direğin tam tepesine ulaşamamış. Idris; "Ben senden uzun boyluyum. Bir de ben deneyim" deyip Temel'in omuzlarına çıkmış ama gene aynı sonuç... Oturup ne yapacaklarını düşünürken yanlarına iri-yarı bir adam yaklaşıp ne yaptıklarını sormuş. Temel'le Idris sorunu anlattıktan sonra, adam direği yerden güç bela söküp yere yatırmış. Boyunu ölçüp tekrar yerine diktikten sonra yoluna devam etmiş. Gittikten sonra Idris'le Temel bakışıp gülüşmüşler: "Aptal herife bak! Biz ona yüksekliğini sorduk o bize uzunluğunu verdi."

 

 
Temel karayollarında

Temel Karayolları Müdürlüğünde işe alınmıştır; görevi ise yollardaki çizgileri çekmektir. Temel'e bir kutu boya ve fırça verilir. Temel çizgileri çekmeye başlar. Bir gün amiri gelir ve çizelgeye bakar; "1. gün 500 metre, 2. gün 300 metre, 3. gün 150 metre, 4. Gün 100 metre.." "Temel", der "her gün gittikçe tembelleşiyorsun galiba?" Temel cevap verir: "Aksine amirum daha çok çalışayrum lakin gün geçtikçe boya kutusundan daha fazla uzaklaşayrum."

 

 
Bir şans daha

Kasabada matematik dersinden herkes geçiyor, ama Temel bir türlü geçemiyor. Temel'in babası okula giderek Temel'in matematiğinin aslında iyi olduğunu, Temel'in notlarının öğretmenlerin Temel'e olan gıcığından kaynaklandığını söyler. Bunun üzerine Müdür'le Temel şöyle bir anlaşma yaparlar: Bir stadta bütün halk toplanacaktır; sahanın ortasına masa kurulup Temel halkın huzurunda sözlü olacaktır.. Ve tarih belirlenir; o gün gelir, bütün halk stadta toplanır; saha ortasında sözlü başlar: Öğretmen Temel'e sorar: - "Söyle bakalım 7 kere 7?" Temel hiç düşünmeden cevap verir: - "49" Statdan bir gürültü kopar: - "Bir şans daha verin, bir şans daha verin."

 
Doping

Temel doping almış; belli olmasın diye sonuncu olmuş.

 
Donlar

Gümrük kapısından bir İngiliz, bir Fransız, bir Türk geçmek için bekliyorlarmış. Gümrük görevlileri valizlerini kontrol etmeye başlamış. Önce İngiliz'in valizine bakmışlar. İçinden 7 adet don çıkmış. "Niye 7 tane?" diye İngiliz'e sormuşlar. O da "Haftanın yedi gün var. Hepsi için bir tane: Pazartesi, Salı, Çarşamba..." demiş. "Vay be! Helal olsun medeniyete, temizliğe bak adamlardaki." Sıra Fransız'ın valizine gelmiş; açmışlar bakmışlar 8 tane don. "7'yi anladık da niye 8?" diye sormuşlar. Fransız "Pazartesi, Salı, Çarşamba... Her gün için bir tane, bir tane de ne olur ne olmaz diye yedek aldım" demiş. "Vay be! Adamlardaki temizliğe, medeniyete bak!" demiş görevliler. Sıra Temel'e gelince açmışlar bakmışlar tam 12 adet don. "Vay be! Ne varsa bizim insanımızda var. Şu medeniyete, şu temizliğe bak!" Sormuşlar: "Neden 12 adet?" Bizimki cevap vermiş: "Ocak, Şubat, Mart,.."

 

Tanker

Bir gün Temel sahilde gezerken denizde bir tanker görür. Ve yanındakine dönüp şöyle der: - "Adamlar 40 yıllık tankerin üstüne DANGER diye yazmışlar!"

 
Hangisi?

Adamın biri iş müracaatına gitmiş. Bir grubun önünde görüşmeye almışlar. "Şimdi sana bazı sorularımız olacak bakalım bilebilecek misin?" demişler; adam da "sorun" demiş. "Yolcu taşır, karayolunda gider, şoför kullanır bil bakalım bu nedir?" Adam düşünmüş ve "yolcu otobüsü" demiş. "Tamam doğru ama hangi marka, Mercedes var, Mitsubishi var di mi? Bilemedin ama sana bir şans daha vereceğiz" demişler. "Söyle bakalım havada yolcu taşır, pilot kullanır bu nedir?" Adam hemen cevaplamış "yolcu uçağı"; "Tamam ama" demişler "Boeing var, Airbus var di mi hangisi?" Bunu da bilemedin deyip iş görüşmesini bitirip adamı gönderirlerken, adam dönmüş demiş ki "Bir soru da ben sorabilir miyim?" "Tabi buyur sor bu en doğal hakkın" demişler. "Kadınların iki bacağı arasında bulunur, üremeye yarar nedir bu?" demiş. Hemen herkes o malum kelimeyi söylemiş; adam "tamam bildiniz ama ananınki var ebeninki var di mi hangisi?..."

 

Kurşun

Bir gün hamile bir kadın mağazada alışveriş yaparken, bir çatışma çıkar ve vurulur. Hemen hastaneye kaldırırlar. Doktor ameliyat sonrası kadına: "Hanımefendi hayati tehlikeyi atlattınız. Ancak iki kursunu çıkaramadık. Bunlardan biri doğacak olan kız çocuğunuza diğeri ise erkek çocuğunuza isabet etmiş. Şimdi çıkarırsak ölürler. Ancak üzülmeyin ileride bu kurşunları vücutlarından atarlar. Kadın doğum yapmış. Çocuklar sağlıklı. Aradan yıllar geçmiş. Kız çocuğu bir gün bahçede oynarken "Anne anne çabuk gel" diye bağırmış. Annesi telaş içinde "Ne oldu kızım?" diye kosmuş. "Bak anne vücudumdan bir demir parçası çıktı. Kadın sevinmiş: "Telaşlanma. Doktor amcan demişti. Bak kurşunu vücudundan attın. Bundan birkaç gün sonra bu kez erkek çocuk bağırmış. "Anne anne çabuk gel!" Kadın yine telaşla koşmuş: "Ne oldu oğlum?", "anne, mastürbasyon yaparken kediyi vurdum!"

 
Hava Durumu

Adamın biri bayağı günah işlemiş.Bir papaza günah çıkartmaya gitmiş. "Papaz efendi ben çok günah işledim. Mesela dün komşunun küçük kızı geldi. Yağmur yağdı şimşek çaktı ben bir günah işledim." "Allah affeder oğlum".. "Önceki gün de büyük kızı geldi. Yağmur yağdı şimşek çaktı ben bir günah işledim." "Allah affeder oğlum".. "Daha önceki gün de komşumun karısı geldi. Yağmur yağdı şimşek çaktı ben bir günah işledim." Tamam oğlum Allah affeder affeder de, sen yavaş yavaş gitsen. Hava da bozmaya başladı zaten.


 
Delik

Bu dünyada iki samimi arkadaş varmış. Bunların dünya görüşleri birbirlerine tersmiş. Biri, namazında niyazında, dünya malında gözü olmadan, içki içmeden, karı kızla yatmadan camiden çıkmaz, öteki ise onun yapmadığı her şeyi yapar yaptıklarını yapmazmış. Derken sefahat düşkünü erkenden ölmüş. Aradan yıllar geçtikten sonra sofu olan da ölmüş. Sofu dogrudan cennete gitmiş. Ağaçlar altında yatıyor yiyor içiyormuş. Aklına arkadaşı gelmiş. Meleklere sormuş cehennemde oldugunu isterse ziyaret edebileceğini söylemişler Bu da kalkmıs arkadaşını ziyarete gitmiş. Bir de ne görsün arkadaşının elinde nadide Fransız şarabı, koynunda cennette bile bulunmayacak derecede güzel bir kadın. Sofu hayretle "Bu nasıl iş? Sen dünyada da sefa sürdün burda da sürüyorsun. Nerede Allah'ın adaleti?" diye sormuş. Arkadaşı derin bir ah cekerek "bu benim için büyük işkence" diye yanıtlamis. Sofu yeniden "bu nasıl işkence?" diye sormus. "Sorma.." demiş arkadaşı "bu şişeyi görüyor musun? Bunun dibi delik"; "Ya o güzel kadın?" diye atılmış Sofu. Cehennemdeki arkadaşı iç çekerek "Ah, ahhh, Onun da dibinde delik yok" demiş

 
Amerika

Temel ve Dursun bir gün ellerinde sazla Amerikaya giderler. Bayağı dolaştıktan sonra yorulurlar ve uyurlar. Sabah kalktıklarında etraflarında bir sürü kızılderili görürler, çok korkarlar.. Temel Dursun'a "Dur bunlar hayatta saz görmemiştir, bi saz çalayım da kaçsınlar" der. Temel'in sazı çalmasıyla kızılderililer hızla kaçarlar. Dursun "vaay sen bunları sadece bir sazla kaçırdın... o zaman buranın adı TEKSAZ olsun" der. Ertesi gün uyurlar; uyandıklarında gene karşılarında kızılderilileri görürler. Bu sefer Temel "dur başka bi yöntemim var" der ve güçlü bir sesle osurur. Ve adamlar kaçmaya başlarlar. Dursun da "mademki adamları osurup ta kaçırttın buranın adı LAZVEGAZ olsun" der. Ertesi gün dolaştıktan sonra tekrar uyurlar; sabah kalktıklarında etraflarında gene kızılderilileri görürler. Bu sefer Dursun "bi de ben saz çalayım de korkup kaçsınlar" der. Dursun sazı çalar ama kızılderililer korkmaz ve sazı Dursun'un ?ötüne sokarlar. Temel de "ehe...bu sazı senin ?ötüne soktular o zaman buranın adı ARKANSAZ olsun." der

 

Genel Müdür

Bir şirkette genel müdür olarak çalışan bir adam, eksiksiz bir sağlık kontrolünden geçmek üzere doktora gider. Doktor, hastaneye yeni bir bilgisayar sistemi aldıklarını ve bu sistem sayesinde küçük bir idrar tahlili ile "full check up" yapabildiğini söyler. "Harika" der bizim genel müdür de, "başlayalım öyleyse". Doktor, adama bir cam kavanoz vererek idrar için tuvalete gönderir. Bizim adam bir süre sonra, kavanozu dolu olarak geri getirir. Doktor, kavanozdaki numuneyi bilgisayara bağlı küçük bir konteynere döker. Bilgisayar ilginç sesler çıkartarak çalışır ve bir süre sonra yazıcısından uzunca bir döküm alınır. Doktor yazıcıdan gelen çıkışları uzun süre incelemeye koyulur. Adam dayanamayıp sorar: "N'oldu doktor, bir terslik mi var?", "Bilgisayarın verdiği sonuçlara göre.." der doktor; "bir terslik yok, ama tenisten mütevellit sağ bileğinizde bir kavis oluşmuş". "Yapmayın doktor" der bizim adam, "ben meşgul bir adamım; ne tenis ne de golf oynarım. Bütün bunları yapacak vaktim yok; nasıl olur da sağ bileğimde tenis oynamaktan bir kavis oluşur?". Bunun üzerine doktor, bilgisayarın şimdiye kadar hiç yanılmadığını, asla hata yapmayacağını söyler ve "ancak" der; "içinizin rahat etmesini istiyorsaniz, bu steril kavanozu yanınıza alıp eve götürün. Sabah kalkar kalkmaz da lütfen test için gerekli idrarı yapın. Sonra, doğruca buraya gelin, sizden ekstra bir ücret almadan testi yineleyelim". Bizim adam, "tamam" der ve arabasına atlayıp evin yolunu tutar. Bilgisayarın koyduğu teşhis canını sıktığı icin, bilgisayarlara hiddetlenir. Bütün dünyayı bu aptal makinelerin ele geçireceğini düşünür ve hiddeti daha da artar. Eve vardığında, bilgisayarın "aklını başına getirmeye" karar vermiştir. Arabadan iner inmez, kavanoza biraz idrar yapar ve sonra da; arabasının kaputunu açıp karterden bir kaç damla motor yağı alıp kavanozun içine damlatır. Eve girince de olup biteni karısıyla kızına anlatır. Onlardan da kavanoza bir miktar idrar yapmalarını ister. Onlar da bizimkinin isteğini yerine getirirler. Ertesi sabah, bizim genel müdür uyanır uyanmaz eline bir playboy alip bilgisayar için tasarladığı son hinliği yapmak üzere, kavanozuyla birlikte tuvalete girer. 15 dakika sonra tuvaletten çıktığnda yüzünde mutlu bir gülümseme vardır. Doğruca hastanenin yolunu tutar. Doktor, kendisini selamlayıp nasıl olduğunu sorar. Yüzünde hin bir gülümseme ile, "iyiyim doktor, iyiyim" der bizim adam. Doktor, bir yandan kavanozdaki numuneyi bilgisayarın konteynerine dökerken; bir yandan da, "formunuzda gözüküyorsunuz bu sabah" der. Az sonra bilgisayar yeniden tuhaf sesler çıkarmaya başlar. Birkaç dakika sonra da uzunca bir kağıt çıktısı gelir yazıcıdan. Doktor, bilgisayardan gelen belgeyi titizlikle incelerken, bizim adam "bakalım senin bilgisayar bugün ne diyor doktor?" der, sinsi sinsi gülümseyerek. "Hımm..." der doktor "Bilgisayarımıza göre, arabanızın yağ değişim zamanı gelmiş, kızınız hamile, karınız da bel soğukluğuna tutulmuş. Ayrıca, tuvaletlere girerken yanınıza böyle ha bire Playboy almaya devam ederseniz, bileğinizdeki kavis daha da kötüye gidecek".

 
Nerde o i...

Hollywood'da bir parti veriliyor,güzel bir evde. Partinin sahibi partiye heyecan ve değişim katmak için mikrofonu eline alıp başlıyor: -Arkadaşlar akvaryumdaki iki piranayı bu havuza atacağım. Havuza atlayıp karşıya çıkan arkadaş şu gördüğünüz sarışınla sabaha kadar eğlenebilir. Kimsede ses seda yok. -Bu esmeri de sunuyoruz. Yine kimsede ses yok. -Bu kumral bayanı da hadiye ediyoruz. Yine ses yok. -Bu i... de veriyoruz. Slaaaaaşş!... Adamın biri suda hızla yüzüyor ve karşıya geçiyor. Tekrar koşup havuzun öbür kenarına geliyor: -Nerede o i...? -Beyefendi o havuzun karşısında.. Adam şaşkın şaşkın: - O değil, Beni havuza iten i... nerede?

 

 
Sultanın göğüsleri

Ahmet sarayın hizmetkarlarından biri.. Yıllardır Kraliçeyi görür ve onun göğüslerine hayran olurmuş.. Artık bir saplantı halini almış Kraliçenin göğüslerine dokunmak.. Tüm cesaretini toplayıp haremağasına açılmış.. - "Bana sultanın göğüslerini koklat. Ömür boyu biriktirdiğim bin altın senin" demiş. Harem ağasının aklı yatmış bu karlı işe. Kenar mahallelerde tanıdığı bir simyacı - büyücü karışımı bir kadın varmış. Ona gidip bir losyon hazırlatmış ve bu losyonu, sultanın o gün banyodan sonra giyeceği korsaya iyice sürmüş. Sultan çıplak tenine korsayı takınca, losyon etkisini hemen göstermiş. Göğüsleri yangın yeri gibi yanmaya başlamış. Saray doktorları merhemlerle, ilaçlarla çare bulamamışlar. Sultan acıdan, kaşıntıdan, yanmadan ölecek. Harem ağası ortaya çıkmış ve padişaha "Saray hizmetkarlarından Ahmet, derdinize derman olabilir. Onun salyası, herşeye iyi geliyor. Tek çare, Ahmed'in dili. Kraliçemizi ancak o kurtarır, eğer siz izin verirseniz" demiş. Padişah çaresiz çağırmış Ahmet'i hareme. Ahmet bir saate yakın sultanla yalnız kalıp muradına ermiş. Ne var ki söz verdiği halde 1000 altını harem ağasına vermeye yanaşmamış. "Bu olayı açıklarsan ikimizin de kellesi gider. Bunu göze alamazsın. Hadi bakalım, çek arabanı" demiş, haremağasına. Çok kızmış harem ağası.. Öyle kızmış ki.. Ertesi gün aynı yakıcı losyonu padişahın, banyodan sonra giyeceği donuna iki kat sürmüş...

 
Bedava Seks

Benzin istasyonunun önünde bir afiş: "Depoyu dolduran lotaryada tutturursa bedava seks kazanıyor." İki kafadar benzinciye "Doldur depoyu" der, sonra bedava seks için lotaryaya talip olur... Benzinci sorar: - "Kafamdan bir sayı tuttum, bilirseniz bedava seks..." "Üç" derler... Benzinci, "Bilemediniz, ben beş tutmuştum." Bir hafta sonra iki kafadar yine gelir, depo yine doldurulur, yine lotarya... Bizimkiler "Yedi" der. Benzinci "Olmadı, ben altı tutmuştum". Üç gün sora yine depoyu doldururlar, yine lotarya... "Iki" derler, benzinci "Bir" der. Kafadarlardan biri arkadaşına açılır: "Yahu bu bizi kandırıyor galiba, hep başka rakam söylüyor. Hile yapmasın?" Diğeri cevap verir: "Yok canım kızkardeşim arka arkaya iki kere kazandı."

 

 
Avcı mısın..

Avcımız avlanmaya çıkar dağa tepeye.. Bir bakar ki bir ayı karşısında.. Çeker tüfeğini ateşler ama tüfek tutukluk yapar.. Napsın, kaçmaya başlar, ayı da peşinde.. Ayı yakalar bunu, bir güzel becerir.. Avcımız hırs yapar, öldürecektir illa ki bu ayıyı.. Bir müddet sonra bir daha görür ayıyı, çeker tüfeği, basar tetiği yine tutukluk yapar; bizimki kaçar, ayı peşinde, yakalar ayı bunu, bir daha becerir.. Avcımız iyice hırslanmıştır illa ki vuracaktır ayıyı.. Takılır ayının peşine, görür, çeker tüfeği basar tetiğe yine tutukluk yapar, ayı bunu bir daha yakalar bir daha becerir.. Bu olay gün boyunca tekrarlanır.. Artık avcının dayanacak gücü kalmamıştir, hayat meselesi olmuştur bu, son bir defa daha bakar ayı karşısında.. Çeker tüfeği basar tetiğe ve tüfek yine tutukluk yapar.. Ayı yakalar bunu ve der ki: - "Ya kardeşim avcı mısın, i*ne misin?"

 
Scanner

Komutan emir erini çağırmış: - "Bana çabuk bir lazer yazıcı bul getir." - "Emredersin komutanım." Bir saat sonra emir eri yanında başka bir er ile gelmiş. - "Lazer yazıcıyı getirdim komutanım." - "Hani nerde lan?" - "Komutanım bu arkadaş laz bir erdir ve bizim bölükte yazıcıdır!" - "Ulan iyi ki, scanner istememişiz be!"

 

 
Generalin jipi

Komutan karargah garajına telefon açar: - "Zırrr Zarrr..." - "Aluuu" - "Şu anda garajda kaç tane araç var?" - "Şu anda i*ne generalin jipinden başka bi poh yok!" - "Ulan sen kiminle konuştuğunu biliyor musun? Ben o generalim!" - "Yaa öyle mi? Eee peki siz kiminle konuştuğunuzu biliyor musunuz?" - "Yooo..." - "O zaman bay bay **ına godumun generali!"

 
Yüzbaşım bakıyor

Bir astsubayla bir gözü takma Yüzbaşı, aynı bekar lojmanında kalıyorlardı. Yüzbaşı her gece yatmadan önce takma gözünü çıkartır, su dolu bir bardağa koyar, sabah tekrar yerine takardı... Sıcak bir yaz akşamı gece yarısı astsubay susadı, el yordamıyla sehpadaki bardağı kaptı, bir dikişte yuvarladı. Ama suyla birlikte gözü de yutmuştu. Astsubay olayın farkına vardı ama artık iş işten geçmişti... Ertesi gün sabah sporundan sonra astsubay tuvalete gitme ihtiyacı duydu. Koşar adımla tuvate gitti pantolonunu sıyırdı başladı ıkınmaya.. Fakat bir türlü rahatlayamıyordu. Onun ıkınma sesini duyan tuvalet nöbetçisi er telaşlandı; nazikçe kapıyı tıklattı.. - "Komutanım yardımcı olayım?" Astsubay can havliyle kapıyı açtı: - "Bak oğlum şurada ne var bir türlü s*çamıyorum", deyip ere doğru döndü. Er eğilip bakar bakmaz hazırola geçti ve selam durdu. Bunu gören astsubay sinirlendi: - "Ne selam durdun oğlum!", diye bağırdı. Asker yanıtladı: - "Nasıl selam durmayayım komutanım, içeriden yüzbaşım bakıyor."


 
Yapın da yakalıyalım

Çingenelerde bir adet vardır. Bir bebek doğunca annesi bir törenle onun adını koyar. Ama o anda ne söylerse ad olarak o kalır. Bir gün bir bebek doğar ve tam adını koyacağı sırada annesinin *oku gelir. Ve "*okum geldiii!" diye bağırır ve çocuğun adı "*okum geldi" olarak kalır... *okum geldi büyür ve askerlik çağına gelir. Askere gider, komutan adını sorunca "*okum geldi" der. Komutan "git tuvalete yap da gel" der. *okum geldi de gider tuvalete ve gelir. Bu olay bir kaç kez tekrarlanır. Sonunda bir arkadaşı "onun adı *okum geldi komutanım" der. Günler böyle geçip giderken *okum geldinin askerlikten canı sıkılır ve kaçmaya karar verir. Akşam olunca duvardan atlayarak kaçarken, komutan kaçtığını görür ve hemen bağırmaya başlar "*OKUM GELDİİİ KAÇIYOR LANNNN!" Bunu duyan askerler saf saf bakarlar. Komutan tekrar tekrar bağırır: "BOKUM GELDİ KAÇIYORRR LANNN!" bunu duyan askerlerden biri şöyle bağırır: - "YAPINDAAA YAKALIYAAALIIIMMMM KOMUTANIMMMMMMMMMMM"

 
İyi ki jinekolog değilim

Fevkalade sosyetik bir kokteyl. Dr. Bey smokinleri içinde iki kat yakışıklı. Ağzından da bal akıyor ya. Etrafı her zamanki gibi genç ve güzel hanımlarla çevrili. Bunlardan biri: - "Ah doktor, dişim öyle ağrıyor ki günlerdir", demiş. Sonra yakalamış doktorun elini. Ağzına doğru çekmiş. Çekmekle de kalmamış. Sokmuş doktorun parmağını ağzına. Sol tarafa kaydırmış. İşaret parmağını azı dişine doğru zorla uzatıyor. - "İşte burası... Tam burası... Öyle ağrıyor ki?" Doktor parmağını kadının ağzından kurtarmaya çalışırken söyleniyor: - "Hanımefendi, iyi ki jinekolog değilim..."

 

 
Tüt

Çocuk peltekmiş. Öğretmeni tahtaya kaldırmış ve tahtadaki "kedi sütü iç" yazısını okumasını istemiş. Çocuk "tedi tütü it" demiş. Öğretmen bağırmış "doğru söyle" demiş. Çocuk yine "tedi tütü it" demiş. Öğretmen acaip sinirlenmiş ve çocuğu dövmüş, "doğru oku dedim sana şunu!" demiş. Çocuuğun artık canına tak etmiş ve bağırmış: - "Anatını tittimin tediti ittene tu tütü!"

 
Komutanına nah çekiyor

Kimin askeri daha cesur yarışması varmış. Karacıların komutanı: - "Oğlum şu tankın altına atla!", demiş. Asker atlamış ölmüş. Havacıların komutanı: - "Oğlum şu uçaktan betona paraşütsüz atla!", demiş. Asker ölmüş. Denizcilerin komutanı: - "Oğlum şu geminin altına gir!", demiş. Asker: - "Naah atlarım", demiş. Denizci komutanı diğer komutanlara dönüp: - "Bakın, benim askerim daha cesur, komutanına nah çekiyor!"

 

 
İki tane var

Eve bir gün tesisatçı çağırmışlar. Adam çalışırken evin küçük oğlu gelip seyretmeye başlamış. Tesisatçı da çocuğun ilgisini görünce takım çantasından tornavidayı çıkartıp çocuğa: "Bu ne biliyor musun?" demiş. Çocuk da "biliyorum, babamda bundan iki tane var. Küçüğüyle prizleri kontrol eder, büyüğüyle masanın bacaklarındaki vidaları sıkar" demiş. Tesisatçı: "İyi, aferin oğlum" demiş. Sonra eline anahtarı almış "Peki bu ne biliyor musun?" demiş. Çocuk: "Biliyorum. Babamda bundan iki tane var. Küçük olanıyla muslukları değiştirir, büyük olanıyla boruları tamir eder." demiş. Tesisatçı "Çattık be..." demiş içinden. Bu kez de çekici alıp "ya bunu bilecek misin?" deyince çocuk "Biliyorum, babamda bundan iki tane var. Küçüğünü cam takarken kullanır, büyüğünü de duvar kırarken kullanır" demiş. Her sorduğuna cevap yetiştiren çocuğa tepesi atan tesisatçı bu sefer fermuarını açıp göstermiş: "Bunu da bilecek misin lan ukala?" deyince çocuk: "Biliyorum, bundan babamda iki tane var. Küçüğüyle çişini yapar, büyüğüyle de annemi" demiş.

 
Kalem gibi

Adamın biri daldan dala gezerken cinsel organı kırılmış. Doktora gitmiş. Doktor adama her akşam yatmazdan önce on onbeş dakika cinsel organını bir bardak süte bandırmasını istemiş. Adam eve gelip yatma vakti geldiğinde banyoya girip doktorun dediklerini uygulamaya başlamış. Tabi karısı içerde bekliyormuş ve kocasına seslenmiş. Aradan biraz zaman geçtikten sonra kadın sabırsızlanıp dalıvermiş banyoya... Şaşırarak: - "Ay kocacığım kırk yıl düşünsem bunun bir dolma kalem gibi doldurulduğu aklıma gelmezdi..."

 

Beni tanıdılar

Temel ve Dursun bir bankayı soymaya karar vermişler. Bankayı soymuşlar, paralarla kaçarlarken bunların peşine polis düşmüş. Polislerden biri bağırmış bu esnada "duuur, o.. çocuğu!". Temel Dursun'a dönmüş: - "Sen kaç, beni tanıdılar!"

 
Şeytana uyduk

Irza tecavüz davasıyla bir çapkını mahkemeye çıkarırlar. Kadı sorar: "Bu suçu ne diye işledin?" Delikanlı yanıt verir: "Şeytana uydum. Bana yol gösterdi, bu işi yaptırdı." Bektaşi olan kadı: "Bre çapkın! Hz. Adem'e bile secde etmemek için cennetten kovulmayı göze alan şeytanın işi yok da sana pezevenklik mi yapacak!"

 

 
Yumuşak sert

Adam resepsiyonda bekliyormuş. Arkadasındaki güzel bayanı görememiş. Ve birden dirseği kadının göğüslerine dokunmuş. Adam: - "Hanımefendi eğer kalbiniz de göğsünüz kadar yumuşaksa beni affedersiniz", demiş. Kadın da bunun üzerine: - "Beyefendi eğer penisiniz de dirseğiniz kadar sert ise oda 406'da bekliyorum."

 
Japon robot

Adamın biri evlenmiş, iki ay sonra da Avrupaya iş gezisine gitmiş. Bu arada karısı da komşusuyla kırıştırıyormuş. Bir gün yine komşusuyla yataktayken kocası gelmiş ve zile basmış, kadın "eyvah kocam" deyip adamı saklamak için yer aramaya başlamış. Adama, "sen kapının arkasına saklan, kocam seni görüp sorarsa Japonya'dan istediğimiz robot geldi derim", demiş. Kocası içeri girmiş ve "karıcım çok kudurdum hadi yatalım", demiş. Kadın da "yorgunum daha sonra" demiş. Adam "ben banyoya gidip bi duş alayım sonra yatarız" derken kapının arkasındaki adamı görmüş, bu da kim?" diye hiddetlenmmiş. Karısı da kocacım Japonya'dan istediğimiz robot bu" deyince, adam, "duştan önce şunu düzeyim" demiş ve geçmiş robotun arkasına. Yüklenmiş ama girmiyo, başlamış karısına bağırmaya: "Ya şu Japonlar robotu çok iyi yapmışlar ama deliğini küçük yapmışlar. Sen oradan matkabı getir de deliği büy.

 
   
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol